29 Nisan 2012 Pazar

Pazara yakışan cinsten bol sıkıntılı.

Düşündükçe içinden çıkamadığım durumlar var aslında.Zamandan medet umduğum,zamana bıraktığım...Gittikçe netlik kazanıcağını düşündüğüm ama  gittikçe karmaşıklaşan şeyler.Durumlar,düşünceler,hisler...Zaman gerek dedikçe tükettiğim şeyler var sanki...Kaçırdıklarım.

Nasıl olur,nerde bi çare bulunur bilmem ama artık zamanın yükünü hafifletmek gerek diyorum içten içe sanki.Nasıl yaparım bilmiyorum ama böyle...

Pazar günlerini hiç sevmediğimi daha önce söylemiş miydim?
Peki en sevdiğim saç renginin yeşil olduğunu?







25 Nisan 2012 Çarşamba

İyidir erken kalkmak...

Ben çok severim uyumayı.Ama abartılı severim çoğunlukla.
Sıklıkla sinirimi bozup sabrımı zorlayan eleştiriler alırım mesela.Ama hakkaten çok sağlam uyuduğumu bildiğimden pek çıkmaz sesim.
İçten içe de hep özenirim böyle erken kalkıp koca günü yaşayıp güneşin her saatini gören insanlara.Yalan değil.
Fakat şöyle de bi gerçek var ki;ikinci öğretim denilen bi durumda olan bi eğitim hayatım var.Bahane değil bu gerçekten etkili.
Ters yaşamama sebep.
Geceleri ayakta olup,gün içinde uyuyup,akşamları da okurum ben.İşte budur olan.
Ama havanın böyle mis olduğu zamanlarda üzülüyorum yahu.Gün içinde uyumak ayıp gibi geliyor,güneşe hakaret:)
İşte büyük ölçüde nedenler bunlarken evimden yeni gelmiş olmanın getirdiği yeni uyku alışkanlıklarım da mevcutken,korumak istiyorum şu oluşan düzeni.

Böyle de gaz vermeye çalışıyorum kendime.İdare edin artık napalım,her yolu denemeye çalışıyorum...

 

Biri bana bu köpeğin aslında gülümsemediğini,bana öyle geldiğini söyleyebilir mi? Yoksa bulup geberticem severken...

22 Nisan 2012 Pazar

bu sefer 17 numara :)

Yazamadım uzun zamandır,evet farkındayız:) Ama neler oldu şu geçen zamanda dersen hem pek bildiğinden hemde en güzelinden...İlk günüme minik bi heycan kattım sonrası alabildiğine huzur dolu.Kafa rahatlaması bahsetmek istediğim.Uzun uzun dinledim kendimi...Hani nasıl söylemeli,arındım sanki beynimdeki fazla yorucu düşündüklerimden.
Yeni yorucu düşüncelere yer açtım özetle :)
Yoldayım şimdi İstanbula doğru sakin sakin gidiyoruz güneş kardeşle.Harika.Çok özledim İstanbulu bu defa da...
Bi daha ki ev macerası ne zamandır bilinmez.Çok sıkı bi şekilde tembihledi annemler,bi daha öylesi bi süpriz yok kalbimize iniyodu,diye.O yüzden gayet bangır bangır haberdar ederekten gidicem bi daha ki sefere...
Yol üstünden bi not olsun istedim.
O kadarcık.
 :)

8 Nisan 2012 Pazar

Uykuöncesi.

Tekrarların en güzel yanı, tanıdık olmalarıdır; onların ortasındayken,kendini bildik bir mekanda, kırk yıllık dostlarının arasındaymışçasına güvende hisseder insan...

6 Nisan 2012 Cuma

Ölüyoruz bazen bazı dün'lerde fark edemeden...



Bir ara sokakta öldüm...dün
Öylece yani.
Birdenbire
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
Bitmiş,
Öylesine yani.
Birdenbire

Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
Yüz ifadesini göremesem de
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?

O sokakta bitti her şey
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Apartman sakinlerini düşlerken
Sıkıntıdan
Ölmüşüm...dün

Arka odada ütü yapıp
Buharını burnuna çeken kadını,
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari'yi
Kocasıyla artık sevişemediği için
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi'yi
Düşündükçe
Ölüvermişim...dün

Böylece bitmiş yani,
Birdenbire

Sıkılmışım derinden zahir.
Tutunca da nefesimi
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
İki kedi de bulanınca
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
Balkabağı mevsimi bile değilken
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Ve saat henüz 12'yi vuramamışken
Kalkmış otobüsler durmamaya
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
Hatırlamam ama
Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.

Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
Kayıklar da serseri misinalar
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
Her gece
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?

Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
Sökülüvermişim
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Sıkıntı işte

Ya da ölmek yerine
İki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
Gitmek yerine...?

4 Nisan 2012 Çarşamba

Hala söylüyorum,gereksiz yahu şu sınav dediğin

Zaten azcık olan ders sayımın sınavlarının,nerdeyse yarısının aynı güne atılması ciddi anlamda beynime işkence.
Şöyle insana benzer bi şekilde ayarlanamaz mı  bu sınav tarihleri.Ama yok olmaz öyle şey okulumun şanına yakışmaz bi kere.İlla şöyle ağlatır inletir bi kendine getirir,huzura erdirmez.Neyse her şeye rağmen seviyorum okulumu! (Hala çabalıyorum aslında ama biraz iyimser olmak istedim bi an nedense :) )
Neyse.
Annemleri o kadar özledim ki.Yine anlatılmicak türden.Çok ihtiyaç var onlara.Hemen geçmeli zaman denen,bi an önce toparlanıp gitmek gerek.
Koku dediğin pek acayip bişey.Bahsederken bile burnumun ucuna geliveren o şey tam olarak özlediğim koku.
Bazen özlediklerinin kokusu,bazen bi oda kokusu...Çok şey ifade eder istesen de istemesen de.Öyle bişey işte.
Buram buram sınav kokusu var tabi bide,onu da es geçmemek gerek...
Karışık bu aralar hissiyat,sınavların etkisi büyük elbette.
Hemen bitmesi umudu...

3 Nisan 2012 Salı

ikinisan

Bazen en değerli olanı kaybedersin ya hani.Alırlar elinden;belki zorla belki de usulca. Dirensen de bi bakmışsın çabaların boşuna.Geçememişsin önüne...Engel olamamışsın.Kayıp gitmiş ellerinden.

Kaybettiklerin,gözünün ucundaki yaş,anlatmak istediğin onca şey,dilinin ucunda söylemeyi beklediğin sözler, aklında ki sayısız an...Öylece donar kalır.Buz olur bi kalıp gibi...
Sonrası mı?
Sonrası tuzla buz.

İşte tam da böylesi...
Kocaman bi boşluk içinde kocaman bi iç acısı.