31 Ocak 2013 Perşembe

Başucu Notlarından...İlaç niyetine,günde 1 kere.


- Mutluluğa hak ettiğini asla veremeyeceksin. Çünkü mutsuzluk bir anlığına geri çekildiğinde mutlu olacaksın. Ne yap ne et, mutsuzlukla iyi anlaşmaya bak.
- İnsanlara kızma. Oynadıkları oyunda tek amaçları seyirciyi memnun etmek. Diledikleri kadar yalan söyleme hakları var. Sahne onların çünkü. Senin elindeki perde onların yalanlarını kapamaya yetmez. Kahramanlık yapmaya çalışma.
- Gökyüzünün mavisini sevsen, denizlerin mavisine haksızlık edersin. Denizleri sevsen, gökyüzüne… İkisini aynı anda sevmene olanak tanımaz bu hayat.
- İnsanları tanıdıkça hayal kırıklığına uğramak, birinin kıçından uydurduğu bir yalan. Herkes her zaman aynıdır, sen zihninde yarattığın kişiyi seversin.
- Sen seç. Yalanlara inanıp mutlu ol ya da doğruları bilip mutsuz.
- Seversen sus. Anlatma. Anlattıkça azalırsın. Anlattıkça onun kibrine hizmet edersin. Sen iyisi mi sus.
- Unutmak için yaşadıklarını geride bırakman lazım. Hafızanı temizlemenin yollarını bul. Nasıl olsa gidilecek bir yer hep vardır.
- Yine de sev. Boğazındaki düğümleri yine sevdikçe çözeceksin.
- Mutluyken şükran duymadığın günlere, mutsuzken lanet okuma lüksün yok.
- Ölünce de yaşayacağına falan inanma. Cennetmiş, cehennemmiş! Siktiğimin insanlarının uydurması hep!
- Şunu aklından çıkarma: Yaşatmadığın sürece, yaşamanın bir anlamı yok.
- Hadi git şimdi. Söylediklerimi de unut.  


30 Ocak 2013 Çarşamba

Kıymetli mis zaman.

Tam olarak aradığımı buldum diyebiliyorum ben.İstediğim de özlediğim de beklediğim de buydu işte,bu sessizlik.Bu boşvermişlik ama bi o kadar bu önemseyiş...
Uzun zamandan sonra ilk defa dördümüz birlikteyiz biz.
Ablam da dahil bize bu aralar yeniden.
Harika oldu böyle,tesadüf bizden yana işledi bu defa sanki.
Hepsini çok fazla özlemiştim zaten onu gayet iyi biliyodum ama şu bana kalan zamanlara duyduğum özlemde ayrı bi boyuttaymış,fark ettim.
Kendimi dinliyorum,kendime geliyorum özetle ben bana çok iyi geliyorum burda.
İki günde hiç bişey yapmamış olsam bile çok fazla şey yaptım aslında.
Sessizce farkında olmak bazı şeylerin sadece bana özel.
Ve bu kadar özellik benim için hep bambaşka kıymetli.
Özellikler de güzellikler de hep kıymetli evet ama sadece bana özelse ve benden başka kimse göremezken ben farkındaysam bazı şeylerin,her şeye bi bu kadar daha anlam yükleyip kıymet kazandırmam için en gerçeğinden büyük bi geçerli neden bu benim için...(ne uzun cümle oldu bu böyle:) )

26 Ocak 2013 Cumartesi

Hala inanamıyorum aslında sınavların bittiğine ben.!

Aman içimde bi ışıltı bi heycan... Nası mutluyum,sığamıyorum hiç bi yere.Hoplamak zıplamak en bolundan.
Bu gün kursta hocam bile zapt edemedi beni,nası güzel bi enerjisi var bu kızın bilmiyorum hiç kaynağı ne! diye mutlu etti beni.
Çok tatlı.
Yarın en mis kokuluya kavuşmak var.
Kendi yastığımda uyuyup uyanmak,kendi fincanımda kahve içmeler var.
En özenli sofralar o sofralarda en uzun sohbetler ve en sevilen dostlar var...
Nasıl özledim hepsini.
Ama azcık kaldı sonunda...
Hiç kötü değilim ama bu uzaklık yine de iyi gelicek bana.Aman kaçıp kurtulayım demiyorum kesinlikle,gayet rahat ayrılıyorum bu defa.Düşündüğüm şey sadece özlemleri bitirmek.İstanbulda güzel güzel beklesin beni bence...
Şu yoğunluktan biraz da olsa uzakta olmak yeterli benim için.
Her zaman ki gibi.
Özetle uzuuun zamandır beklenen zaman gelmiştir ve mutluluklar yeniden diz boyudur efenim.
Şimdilik keyfimiz en güzelinden yerindedir.
Ve de öyledir...

24 Ocak 2013 Perşembe

24 Ocak 1993. Unutmadık Uğur Abi.Affet bizi...



Dağ gibi, karayağız birer delikanlıydık.Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar sırıl sırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yasayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşıyarak katıldıkk o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık,
Vurulduk ey halkım unutma bizi…
Yoksullugun bükemedigi bileklerimize celik kelepceler takıldı. Iskence hücrelerinde sabahladık kac kez. Isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. Mimardik, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze cicek gibi verdik topluma.Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Fidan gibi genc kizlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, iskencecilerin acımasiz ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genc kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar cicekleri gibi. Utanmadılar insanliklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atildik ey halkım, unutma bizi…
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımızz düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmis doktor kimlikli iskencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmis kocalarımızın taptaze duyularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. Insanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz birakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak firlattik attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Giresun´daki yoksul köylüler, sizin icin öldük. Ege´deki tütün iscileri, sizin icin öldük. Doğu´daki topraksız köylüler, sizin icin öldük. Istanbul´daki, Ankara´daki isciler, sizin icin öldük. Adana´da paramparca elleriyle, ak pamuk toplayan isciler, sizin icin öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi…
Bağımsızlık, Mustafa Kemal´den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı icin kan döktük sokaklara .Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsınn dedik, sokak ortasinda sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi…
Yabanci petrol sirketlerine karsi devletimizi savunduk, kominist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepceyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi..
Henüz cocukluğumuzu bile yasamamıştık. Bir kadın eline değmemisti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmus ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sephalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. Içimiz titremedi hic. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere…
Asıldık ey halkım, unutma bizi..
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasinda vuranlar, agabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarina ortak olmuslardı, ya da susmuslardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanlarin gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına. Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi…
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi…! Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarinda yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüge adanmış bir top cicek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz, ey halkım, unutma bizi, UNUTMA BİZİ ….
Uğur Mumcu

İstediğin kadar uğraş...Yok olur bazen.

"Arkadaşlık açıklanması zor bir ilişkidir; iyi arkadaşlıktan söz ediyorum ama sahte olmayanından, yalansızından. Duygularla, alışkanlıklarla, masumiyetle ilgili bir şey gibi geliyor arkadaşlık bana. Nitelikleri iyi diye bir insanı arkadaş olarak seçemezsiniz. Her zaman kazançlı çıkabileceğiniz bir alışveriş değildir arkadaşlık. Öyle arkadaşlar vardır ki devam etmesi için belki sürekli kaybetmeniz gerekir. Bu kaybedişin verdiği anlam, bazen kazanacaklarınızdan daha doyurucu olabilir. Davranış bilimciler ne derse desin, bence arkadaşlık… Uygun sözcüğü bulamakta zorlanıyorum. bence arkadaşlık sadece arkadaşlıktır. Birini görmek size iyi geliyorsa, onu dinlemekten, ona anlatmaktan hoşlanıyorsanız, çirkinliği, aptallıkları onu küçümsemenize yol açmıyorsa, güzelliği, zekası bir parça kıskandırsa da gurur duymanızı sağlıyorsa, onunla abuk subuk konular hakkında bile sohbet etmek sizi rahatlatıyorsa, onu arama gereği duyuyorsanız, onu düşündüğünüzde yüzünüze rahat, geniş bir gülümseme yayılıyorsa sorun kalmamıştır; o kişi arkadaşınızdır. Onun zeki, aptal, iyi, yetenekli, kötü, zalim, kaba, nazik, güzel, çirkin, ünlü olmasının hiçbir önemi yoktur. Arkadaşlık bütün bu niteliklerin üstündedir çünkü.
Yeter ki masumiyet yok olmasın. Evet, bu meselede masumiyetin önemli olduğunu düşünüyorum; çünkü arkadaşlık iki kişinin birbirini etkileyerek çocuklaşabilme yeteneğidir."

-Ahmet ÜMİT



23 Ocak 2013 Çarşamba

Az kaldı az...

9.30 da başlayan eğitimime 9:35de uyanarak başladım ben güne.Artık uyku konusunda vücudum nası mesaj vericeğini sapıtmış durumda bana.
Resmen hasretim uykuya hasret...
O nasıl bi hızdı bende ki,o ne çeviklikti bence görülmeye değerdi...Her defasında kendi rekorumu kırıyorum bu konuyla alakalı.
Hiç unutmam,bide böyle koştura koştura 7 dakikada okulda bittiğimi biliyorum geçen zamanlarda bi yerlerde...
Her neyse.
Bitirdim ya şu iki günü,bişey demiyorum.Kocaman bi hafiflik var üstümde.Azcık kaldı özlemleri bitirmeye :)
Hayatımın hiç bi döneminde bu kadar hızlı düşünüp bu kadar seri hareket etmedim ben.Ve pişmanım neden daha önce başlamamışım hayatla birlikte koşturmaya diye...Ama nerden dönsek kar deyip devam ediyoruz evet.
Bu zaman diliminde gördüğüm en güzel şey de şudur efenim,annemin yine harika bi insan olduğu ve benim hala eşsiz dostlarımın olduğudur.
Bu kadar destek,anlayış ve moral kaynağı olabildiler ya bana her gün,minnettarım sadece.
O kadar kıymetliler.
Hala şanslıyım ben...
Uzun zamandır bekliyorum böyle bi hafiflikle hiç bişey yapmadan durmayı.
Ama beni bi tık daha iyi hissettirecek şeyi çok iyi biliyorum şu anda ve hemen başlatıyorum o bi tık adımı...
:)

İyi ki bu kadar özel kalabilen şeyler yaratıyorum kendime ben,iyi ki...




Mathilda: Eğer bana yardım etmezsen bu gece ölebilirim.
                Bu gece ölmek istemiyorum...

Bazen hissetmek yetmez.Ama bazen yeter.Olur yani...

Bazen,hayatın içerde mi yoksa dışarda mı olduğunu kestirmek en zoru...
Nerde olmalı;içerde mi yoksa dışarda mı.
İçerde iki kişiyken dışarda bi başınalık mı...
Bi ömre bağlı kalıp kök salmak mı yoksa maviliklere kanat açıp özgürlüğe uçmak mı...
Yok tabi ki bu soruların cevabı.

Ben en iyisi cevabı olan sorularımla muhatap olmaya devam ediyim.Bu açıdan düşününce kolay geldi şu anda çalışmak...
Hadi kızım sabır,azcık daha dayanıver.
:)



21 Ocak 2013 Pazartesi

Önemli Not.

Onca hengamenin arasında kendimi unutsam bu günü atlamam mümkün değil.
O kadar mühim,belki de herşeyden önemli.Belki değil öyle.
Her zaman yanımda olduğun için.Hiç bırakmadığın için beni...
Hep çok sevdiğin ve gösterdiğin için o sevgiyi...
Her gün için en büyük teşekkürüm sana annecim.
İyi ki doğdun.
En mutlu yaşlar bizimle olsun.
Çok seviyorum seni...

20 Ocak 2013 Pazar

Büt haftasını da görmedik demeyelim tabi.

Nası bi sinir bozukluğu içinde geçti şu iki gün anlatmam mümkün değil hakkaten.
Yerde miydim gökte mi,bilemedim hiç.Zaman ne geçmek bildi ne kendi zamanında gitmek...
Yorgunluklarımın tarifi yok diyorum ya şu sıralar,gönlüm dinç olduktan sonra yorulmaktan bile şikayet etmiceğimi kesinleştirdim net olarak.
Orda burda sızıp kalıyorum,koca günde yarım saat uykuyla duruyorum ayakta belki ama gönlüm ferah olduktan sonra o yarım saatide feda etmeye razıyım ben.
Umarım bişeyler yoluna girsin,hak edilen gelsin bulsun beni.
Yoksa benim kafayı yememe gibi bi lüksüm yok.
Delirivermekten geçer yolum o olur başka bişey düşünemiyorum ben...

 
 
Ayaküstü uyku dediğinde ayrı bi tatlı.Bulduğum köşeye kıvrılıyorum resmen... :)

17 Ocak 2013 Perşembe

Koş Gülşah koş koş koş...

Sürekli bi koşturmak,durmadan düşünmek,dinlenmeden tekrar tekrar yorulmak var uzun zamandır...Çok çok uzun zamandır hatta.
Durmamam lazım çünkü,biliyorum.
Hiç bişeyi ölçüp tartmamam,çok uzun süre dinlememem lazım kendimi.
Olup biteni,insanları,günleri çok fazla sorgulamamam lazım.
Güzel bi heyecan var içimde şu sıralar.Hayatımda başarmak istediğim şeyler adına önemli bi adım daha...
Bazı şeylerin yoluna girmesi için,artık hayatın biraz da olsa benden yana olması için,ödemem gereken bedeller olduysa şayet,ödediğimi düşünüyorum ben.Gönül rahatlığıyla diyorum ki,güzellikleri hak ettim.
Dilerim devam eder bu heycan,dilerim güzel bi sona bağlanır...
Şu sınavlarımı da bitirebildim ya daha da bişey demiyorum.Gönül isterdi ki hiç yara bere almadan tertemiz geçip gidiyim hepsini ama ,yok olmadı.Bütlere artık kısmetse diyorum :)
Onca koşuşturma içinde iyi bile dayandım diyerek pohpohlanma ihtiyacımı da karşılıyorum,napıyim ki ben kütüphanede bile yattım şu geçen zamanda,ben söyliyim siz anlayın :)

Annemleri çok fena özledim çok.Tek şikayet konusu bu hayatımda.Ben onlara gitme zamanımı kısaltmaya çalıştıkça uzuyo sanki kendiliğinden.Elimden geleni yapıyorum o zamanı kısaltmak için ama bakalım...Tez vakitte kavuşmaklar umarım...





3 Ocak 2013 Perşembe

Bana bir masal anlat baba,içinde İstanbul olmayan...

İnsan zor durumda kalmadan bilemiyo aslında ne kadar güçlü olduğunu ya da olabileceğini...
Başka hayatların acısından kendine pay çıkarması,o acıyı görüp kaçması ya da o acıyı da birlikte taşımaya girişmesi...Hepsi aldığın nefeste verdiğin acıda belki...İnsanların değerini bilebilmekte...Kıymet verebilmekte,vefa dediğin şeyi hayatının bi köşesine iliştirebilmekte...
Anlamak için yaşamak gerek.
Hissetmiş olmak gerek.
Azcık da olsa görmek,belki gözyaşı dökmek gerek...Sadece kahrolarak değil mutluluktan kırılırken de akıtmak gerek o yaşları.
Sonuna kadar,en ucuna kadar yaşamak gerek işte...
İkisinin de hakkını vererek,bilerek,dokunarak,keşfederek...
En başta kendini,kendi sınırlarını bularak bakmak gerek...
Yanındayım derken,yarın gerçekten onun yanında olarak,diğerlerinin sana kızacağını bildiğin halde dünyayı karşına almayı göze alarak...
Bazen davul zurnayla karşılayarak,bazen de sessizce çıkıp gitmeyi bilerek vermek lazım o değeri,hak ettiği ölçüyü herkesten önce görerek...
Bazen konuşmak yersiz,anlaşılmayacağını bilip konuşmaktan vazgeçerek dile gelmek gerek...

O kadar büyüdüm ki ben 22.yaşımda.O kadar çabuk döndü ki dünya,engel olamadım durup düşünmesine,yavaşlatamadım bile...
Ama görüyorum ki,hala kocaman bi tarafım insan kalabildi...
Bütün olan biten beni daha da insan yaptı belki.

Ne zaman olsa dinler söylerim...
Bi yerde okumuştum;bi bakmışsın saat üç,bi bakmışsın saat hiç...
O kadar işte,zaman önemini yitirir,saat  sabahın beşiymiş öğlenin üçüymüş umrumda olmaz.
Doğruluğuna inandığım her şeyi sırtladığım gibi bu güne kadar,bundan sonrada devam ederim,yolumdan şaşmam.
Ama kocaman bi farkla,inandığım şeyleri alırken omzuma kimin ne olduğunu bilerek,ne için nelerden vazgeçtiğimi görerek atarım adımlarımı.

Demem o ki,ben yanındayım.Sen de gör kimin neye değip değmediğini ve ferah tut yüreğini.
Belki hayatının en zor zamanları olduğunu düşündüğün bu zaman dilimi,huzurlu zamanlarının başlangıcı sadece.İnan bana dahası değil...
Bunu çok iyi biliyorum.İçimden bi ses seninle olmamı ve her şeyin iyi olacağını söylüyo.(Uzun zaman sonra ilk defa dile gelmesi de tuhaf sanki.)
Gecenin bi körü nerden coştun böyle dersen eğer...
Deme olur mu.?
Gerçekten anladığımı bil yetsin.