1 Kasım 2011 Salı

Ver bana düşlerimi...

Kalbimin orta yerinde bi sıkıntı.Kocaman...
Sığamıyorum sanki bi yerlere yine.İçim içime dar.
Keyfim çok yerindeydi aslında ama akşama doğru geldi oturdu kalbimin üstüne bişeyler.Anlamı ve nedeni yok.
Odadaki o hengame oturduğum yerden yordu beni.Allahım neydi o öyle...
Bundan 40 yıl sonra dönüp baktığımda bu yurt hep iyiki olarak kalıcak hayatımda.İyikilerin üst sıralarında hatta...Gittikçe de bi yumak mı oluyoruz farkında olmadan bilmem.Hani daha bi yumaklıktan bahsediyorum:)
Koca günü yine geçirdim tek şarkıyla ve en az 4 gün daha gider demeden edemiyorum.Kızlar kusana kadar işte artık ne kadar olursa.Tam benlik şu anda.Dinledikçe gömülüyorum,küçülüyorum yatağımda...
Neyse o değilde,içimde kaldı bugün,bi dondurma yesek çok iyiydi.

LEON!
Sen nasıl bi filmmişsin.Neymişsin öyle.Nerdeymişsin bunca zaman.Nasıl etkilendim anlatılmaz.
Hayatımın filmi ilan ediyorum gün itibariyle.
Amelie,yine baş tacısın,yanlış anlaşılmasın.Ama bu bi başka tamam mı...Aşık oldum yine sanırım :)
Bayıldım bayıldım...
Varsa izlemeyen şiddetle tavsiye ediyorum.Lütfen izleyin ilk fırsatta...

Ağzımdan 3 kelime çıkarken beynimde 33 kelime dönüyo.Bu ne demek,hem çok fena konuşmak hem de gık demeden saatler geçirme isteği demek.

Kızlar uyudu,yine bi başıma kaldım gece lambalarımla...
Son ışıklar söndüyse biter akşam öyleyse...


Gerektiği kadar iyi yaşayamıyorum.
İşin komiği ‘gerektiği kadar iyi’ nasıl yaşanır, onu da pek bilmiyorum.
Devamsızlığım çok hayatta.
Bir yıl düş’e dokunur gibi hiçbir şey yaşamıyorum, sonra, ertesi yıl bir gömülüyorum hayata ve aşk’a, kaldırabilene aşk olsun.
Nerede, nasıl, ne zaman, kiminle, ne kadar daha fazla mutlu olunur, bilmiyorum.
Olmadığım yerleri, yapmadığım şeyleri düşlüyorum bazen.
Bazen diyorum: ‘cinsim başka olsaydı daha mı mutlu olurdum acaba’- dallıyorum günleri, bugünün ne içerdiğine bakmadan, ertesi gün’e geçiyorum hemen.
Yaşayacaklarımı hep son ana bırakıyorum .
Kendimi çoğunlukla yaşamayacak kadar yorgun hissediyorum.
Ne yaşarsam yaşayayım, gözüm hep öteki hayatlar’da kalıyor bazen.
Yaşamaya iyi konsantre olamıyorum.
Bence hayat, cinselliğin önemli bir parçası- bazıları çalıp-çırpıyor her şeyi, öteki hayatlar’da otluyor hep bazıları.
Sevişince acıkıyorum.
Her sabah bir gün eksik uyanıyorum ömrümden.
Kafamdaki insan olamıyorum kendi ömrümdeymiş gibi rahat yaşayamıyorum.
Herkes ağzına kadar başkası dolu.
İçimde hiç kötülük yok.. Bu çok kötü.
Depremle yaşamaya da alışabilirim.. Tamam.. Olur.. Fakat bir şartla: Beni öldürmeyeceğine söz verirse.
Ömrüm bir dönem çok açık kaldı, hayatıma kaç insan girdi hatırlamıyorum.
Aslında ileride çok mutlu olunacak  yerler biliyorum.
Bazı sabahları dünya, çok zor alışıyor bana.
Orjinal bir kaç insan arıyorum.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz bir yük gibi geliyor bazılarına hayat.
Tez’siz, antitez’siz, gel bana hipotez, hipotez.
Hayatta bir ağırlığım olsun diye, şişmanlıyorum.
Üçün biri’ni seçerken bile ikilem’e düşüyorum.
Yaşamak için sonsuz ideal bir yer var mı? Ben bulamıyorum.
Yaşamam gereken birçok şey ve yaş, başka birçok şey ve yaşları düşünürken geçip gidiyor.
Bazen çok geriden yaşıyorum.
Ömrüm son bulduğunda neleri yaşamış olayım.. Neleri yaşamış olmalıyım.. Bilmiyorum.
Bu benim ilk tecrübem dünyada.
Bütün güzel kızları, iyi oğlanları kapmışlar.
Bütün şahane mevzuları çok önceden konuşmuşlar.
Bütün güzel pozisyonları biz yokken sevişmişler.
İyi bir ömür, hangi iyi bir ömürle kıyaslanabilir ki.
Kim olarak öleceğimi, ne olarak kalacağımı bilmiyorum.
Hayat, benden zevk alıyor mu acaba bilmiyorum.
Tanrı veya doğa, beni böyle kullanarak ne yapmak istiyorlar, pek anlamıyorum.
Ancak yine de ömrümden geleni yapıyorum.


— Metin Üstündağ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder